Planlamada 2 tane ekol vardır. Bir tanesi Amerikan sistemi diğeri ise İngiliz sistemidir. Amerikan sistemi Türkiye’deki sistem gibi imar planında yoğunluklar, hesaplar dahil her şeyin belli olduğu plan sistemidir. İngiliz sisteminde ise bir Master plan üzerinden örnek verilirse, çok fazla detaya inmeden esnek bir anlayışla parsel parsel giderek iş bölümü yapılır. 2 temel nokta vardır. Bir Master plandan yönetme bir de uygulama detaydan yönetme. Detaydan yönetildiğinde her şey çok net olur, mimarlara vs çok fazla inisiyatif verilmemiş olur, planlama süreci, müzakereler, ruhsatlar çok fazla uzun sürmez. Master plandan yönetildiğinde yürütme süreci belediye tarafından yapılır. Detayda çok fazla şey olmadığı için inisiyatif kullanarak değişiklikler yapabilir, arazi kullanımı yönetilebilir.
Hollanda’daki sistemde aslında hibrit sistem gibidir ama
genelde inisiyatif yönü çok yüksektir, halkın katılımı çok üst düzeydedir. İlgili
herkesin plana, yapılan her şeye itiraz etme hakkı vardır. Herkesin her konuya
alakalı veya alakasız itiraz edebilme hakkı vardır. Örnek vermek gerekirse, İmar
planında 3 katlı bir alan var. 3 kat çıkıldığında biri gelip; rengini
beğenmedim, güneşimi engelliyor, tuğlası iyi değil, manzaramı bozdu vs
sebeplerle itiraz edebilir. Belediye bunun makul olup olmadığına araştırır.
İtiraz edilen şeylerin sahiden oluru var mı diye, o dönemin estetik
politikalarına bakılarak karar verilir. Bazen reddedilebilir ama çoğu zaman
kabul edilir çünkü belediyeler kültürel olarak hiçbir vatandaşı üzmek istemez. Mahkemede
dahi hakimler anlaşılmazlığın kendiliğinden çözülmesinden yanadır. Bu kültürel
bir şeydir ve Consensus (uzlaşma) kültürü denilebilir. Yani belediyeye itiraz edildiğinde
asla net bir cevapla itiraz kabul edilmez denmez ve genelde kabul edilir. Hatta
inşaatı yapan kişiyle görüşüp itiraz eden kişiyle anlaşıp ikna etmesini sağlar.
Bu sistem ikna etmeyle geçer ve hibrit versiyonun abartılmış demokratik
versiyonu halidir. İngiliz ve Amerikan sisteminin hibrit planlamasıdır.
Özetleyecek olursak Hollanda planlama sisteminde; Master
plan, detay plan var bir de halkın katılımı ile gerçekleşen üçlü bir sistem yer
almaktadır. Amerikan sistemi belediye olarak düşünülüp, Master plan da daha üst
ölçekte belirlenen Büyükşehir belediyelerinin belirlediği vizyonu ifade eder ve
halkın fikri var. Bu üçlü sistem planlama süreçlerinin bazen uzamasına sebep
olabilmektedir. Peki halkın katılımı fazla olduğunda olumsuz bir hale mi dönmektedir?
Planlamada denge olması önemlidir. Çok demokrasi olduğunda, herkesin söz hakkı
olduğunda projelerin tasarlanma ve uygulanma süreçleri uzun sürmektedir. Birlik
oluşturmak bu sebeple önemlidir. Çevresel işlerde 3 temel şey vardır; Kalite,
maliyet ve zaman. Maddi durum çok iyi olabilir, kalite en üst seviyededir ama
zaman satın alınamayacak bir konudur. Yapılan projelerde halkın katılım
sağlaması elbette ki refah göstergesidir.
Peki Hollanda’da mülkiyet nasıl tanımlanmaktadır? Hollanda’da
Uluslararası hukuka göre özel şahsi mülkiyet her zaman korunur. Mülkiyete dair
tapular var olduğu sürece mülkiyet korunur. Fakat belediyelerin istimlak hakkı
da vardır. İstimlak edebilir ama karşılığını Pazar değeri olarak şahsa verir.
Kamu yararı her zaman şahsi faydanın üzerindedir, bu bir hukuk kuralıdır.
Hollanda’da mülkiyetin tanımlanmasında farklı yöntemler vardır. Bir tanesi,
bütün imar planı çizildikten sonra uygulamasını ve imalatını
yatırımcıya/geliştiriciye bırakmaktadır. Proje bittikten sonra o arsalar tekrar
belediyeye devredilir. Diğer yöntem, kat mülkiyeti gibidir. Örneğin bir hektar
arazi var ve o arazinin geliştiricisi var. Arazi geliştirici tarafından ham
olarak alınır, tesisat döşenir, yollar geçirilir, arsalar satılır. Arsa
sahipleri hisseleri oranında apartmanın ve yolların da sahibidir. Bu sebeple
yolların bakım ve onarımı için gereken maliyeti her sene bir şekilde öderler.
Bu eski bir yöntemdir ve gayrimenkul maliyetini arttırdığı için çok tercih
edilmemektedir. Diğer yöntem belediye bir alanda proje yapmak istiyorsa
yatırımını kendi yapmakta ama maliyetini arsa sahibinden almaktadır. Başka bir
yöntem belediye hem arsayı satın almakta hem bütün projeyi kendi yapmakta ve
daha pahalıya geri satmaktadır. Veya arsalarda belirlenen kurallar çerçevesinde
inşaat yapmak hakkı vermektedir.
Ayrıca Büyükşehirlerdeki arazi mülkiyeti de önem arz
etmektedir. Mesela Amsterdam, Rotterdam gibi şehir merkezlerinde arazi
mülkiyetleri çok önemlidir ve hiçbir zaman tam mülkiyetli olmaz. Hollanda’da
intifa- üst hakkı vardır. Arazi sahibi devlet ya da belediye olur ve kira alır.
Yani iki taraflı bir kontrol yer almaktadır. Bir taraftan imar planı ile
kontrol edilirken diğer taraftan mülkiyet ile kontrol edilmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder