Hollanda’nın konut politikaları açısından tarihsel gelişimine bakılacak olursa ilk olarak 1900’lü yıllarda konut politikalarını ortaya koymuştur. Hatta sosyal konut politikaları 1800 yılların sonuna kadar dayanmaktadır. 1901’de Konut Yasası anlamına gelen Housing Act yürürlüğe girmiştir. Bu yasa, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Hollanda’daki büyük konut eksikliğini gidermek ve kötü yaşam şartlarını iyileştirerek insanlara temel hayat koşullarını sağlamak amacıyla ortaya çıkmıştır. Merkezi hükümet bu yasa ile 3 ana hedef belirlemiştir: Sosyal konut birlikleri ve yapımı için finansman, kira seviyesini korumak için ödenekler ve konut kalitesini koruma amaçlı inşaat kanunlarıdır. 1950’lere kadar sosyal konut yapımı teşvik edilmeye devam edildi. 70’lerde yaşanan ekonomik kriz sebebiyle konut satın almak çok zor hale gelmişti. Bu sebeple de birçok konut kiralık evlere dönüştürülmüştü. Ev sahipliği konusu da yıllar geçtikçe düşmeye devam etmiştir. Bu süreçte hükümetin tek amacı evsizliği azaltmaktı. Konut sektörü 1980’lerde yavaş yavaş düzelmeye başladığında artık amaç sadece evsizlikten kurtarmak değil konutların kalitesini de iyileştirmeye yönelikti. Zaten 90’lı yıllara kadar konut eksiği sayısal anlamda giderilmiştir. 90’larda Konut Yasası’nın (Housing in Nineties) yürürlüğe girmesiyle düşük gelirli kesime uygun kiralama sistemi ortaya çıkarılmıştır. Piyasada ve ev sahipleri arasında daha uygun bir sistem kurulmaya çalışılmıştır. Merkezi hükümet ise o zamana kadar olan konut üzerindeki sorumluluğunu ve kontrolünü konut birlikleri ve belediyelere dağıtarak azaltmıştır. Konut sorunları için geliştirilen yeni politikalarla, merkezi hükümet yerine yerel hükümetler ön plana çıkmaya başlamıştır. Yerel hükümet ve özel sektörün ortak projeler yürütme politikasıyla konut politikasında iyileşmeler yaşanmaya devam etmiştir. Burada merkezi hükümetin esas görevi, mekânsal planların oluşturulması ve uygun alanların belirlenmesiydi. 2000’li yıllarla birlikte konut politikasında insanların seçme özgürlüğü artırmak, sosyal hakları korumak ve kontrollü bir piyasa sunmak gibi hedefler ortaya çıkmıştır. İnsanlara konut politikası konusunda daha fazla söz hakkı vermek, zor durumda kalanlar için yeni fırsatlar ortaya çıkarmak, konutların bakımını sağlamak, konut kalitesini artırmak, yapısal anlamda sürdürülebilirliği sağlamak ve yeşil alandaki konut talebini karşılamak Hollanda’nın belirlediği önemli hedefler olmuştur.
Günümüzde konut politikasının ana hatları Hollanda’nın
belirli bir refah düzeyine ulaşmasıyla da değişiklik göstermiştir. Konuta
ulaşmak konusunda büyük bir sorun olmadığı için insanlar konut bulmakta
kendilerinden sorumlulardır.
Hollanda’da konut sisteminde yer alan 3 tane aktör vardır.
Belediyeler (yerel yönetimler), konut birlikleri-özel sektör (housing
associations) ve hanehalklarıdır. Merkezi hükümet konut politikasından görevli
aktörler için uygun şartlar oluşturmakla görevlidir. 90’larda konut yasasının
yürürlüğe girmesiyle yerel yönetimler yani belediyeler söz hakkı elde etmişti.
Günümüzde belediyeler, sorumlu oldukları kentsel alanlarda konut
gereksinimindeki arz-talep dengesini korumakla görevlidirler. Diğer söz sahibi
ise özel sektör yani konut birlikleridir. Housing Associations adı verilen
konut birlikleri konutların inşaası, bakım ve onarımı için gerekli sermayeyi
devletten almaktadır. Elde ettikleri karı ise ekonomik açıdan yine konut
yatırımında kullanmaktadırlar. Hanehalkları ise konutların ev sahibi veya
kiracılarıdır. Bu iki kesimde devlet tarafından farklı şekillerde
desteklenmektedir. Ama Hollanda geleneksel olarak kiracı bir toplum olmuştur.
Merkezi hükümetin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra belirlediği kira denetimleri
hala devam etmekte ve konut yardımı yapılarak kiracılar desteklenmektedir.
Kiralar genelde belirlenen yasalara göre yılda bir kez artırılabilir ve
devletin belirlediği orandadır.
Amsterdam Noord/Konut Alanı Örneği -Saadet Gökmen Arşivi
Hollanda da planlama sistemi her şeyin etap etap olduğu süreç
odaklı gerçekleşmektedir. Halkın katılımı yaşanabilirlik açısından çok olumlu
bir konu ama bazı şeyleri de engelleyebilmektedir. Mesela Hollanda’da şu an
konut açığı var, fiyatlar artıyor, devletin sosyal konut üretmesi
gerekmektedir. Şu an Hollanda’nın çevre sorunları dışında en büyük sorun konut
sorunudur. Konut sorunu yaşayan kesim ise orta gelirli insanlardır. Normal
şartlarda daha az maliyete sosyal konut üretilmesi gerekmektedir. Sosyal konut,
sosyal devlet mantığında; barınma, güvenlik, sağlık hizmetleri sunmaktır. Zaten
Hollanda’da genellikle sosyal konutlar kiralık olmaktadır. Sosyal konut
üretilememesinin sebebi şöyle açıklanabilir. Örneğin; 100 konutluk bir proje
var ama belediye buradaki konutun %30’u sosyal konut olmasını istiyor. Sosyal
konutlar ne kadar lüks olursa olsun kirası belediyenin belirlediği fiyatta
genelde 900 euroya kadar olabilmektedir. %30’u orta seviye olmalı ve 1100
euroya kadar olabilir. Geri kalan %40’ının fiyatı proje sahibine kalmaktadır.
Proje sahibi %60’lık kısmı daha düşük fiyata kiraladığı için proje karlılığının
çok düşük olduğunu ve bu kadar uğraş sonucunda daha az kar edeceği içinde
uğraşmak istemediğini belirtiyor. Böylece sosyal konutta üretilememiş oluyor.
Aslında sosyal konutun devlet tarafından yapılması gerekmektedir fakat
gettolaşmaya yol açtığı için tercih edilmemektedir. Çünkü bir alan tamamen
sosyal konut olduğunda azınlık kesime dönüşmekte ve toplumsal açıdan olumsuz
sonuçlara yol açmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder